Geleneksel ve bütüncül tıp insanların beden ve ruh sağlığını bütün olarak alıp tedavi etme yöntemidir. Bütüncül tedavi sadece hastalığa odaklanmaz. Bu yaklaşımda hastalık değil hasta vardır. Yani her kişiye kendine özgü tedavi kombinasyonu uygulanmalıdır. İnsan fiziksel ve ruhsal anlamda bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Çevresel etkilerin vücudumuzda oluşturduğu birikim ve hastalıkları görmezden gelerek bir tedavi oluşturulamaz. İnsanı etkileyen çevresel olumsuz faktörler, vücut işleyişini bozan ağır metaller, kimyasal kirleticiler gibi toksinler, vücut işleyişini olumsuz etkileyen ilaçlar, koruyucu katkı maddeleri, stres faktörleri göz ardı edilerek hastalar tedavi edilemez.
Günümüz modern tıp yaklaşımına göre tedavi hastalığa yöneliktir. Hastalık odaklı tedaviler sorunu çözmeye yeterli değildir. Nedene yönelik koruyucu hekimlik esas olmalıdır. Modern tıbbın hastalıklar karşısındaki başarısızlığının en büyük sebebi budur. Semptoma yönelik yaklaşımlar, kişileri ilaca bağımlı hale getirerek, uzun süreli hatta ömür boyu ilaç tüketicisi haline getirir. Örneğin migren şikâyeti olan hastalara klasik tıbbın yaklaşımı ağrıyı kesmek için sürekli ağrı kesici vermek, ya da migren ataklarının gelmesini engellemeye yönelik ömür boyu kullanacakları ilaç önermekten öteye geçmez. Aslında hastalık tedavi edilmemekte, sadece kişiler ömür boyu ilaç kullanıcısı yapılmaktadır. Sebebe yönelik planlanması daha doğru olur. Gıda alerjileri, menstruasyon gibi sebepler, hormonal faktörler, ağır metal birikimi, toksik kanlar, kimyasallar, psikolojik değişiklikler, özellikle stres, bağırsaklarda flora bozukluğu gibi sebeplere bağlı migren oluşabilir. Tedavi planlanırken bunlar göz önünde bulundurularak bütüncül bir yaklaşım ile tedavi planlanırsa migren tedavi edilebilir. Böylece ömür boyu ilaç kullanmaya gerek kalmayabilir.
Geleneksel ve bütüncül tıp binlerce yıldır kullanılmakta olup insanlığa hizmet etmektedir. Bilimsel araştırmalarda önemi anlaşılmış ve günümüzde hak ettiği yere gelmeye başlamış ve pek çok ülkede tedavi yöntemi olarak benimsenmiştir. Bütüncül tıp vücudun kendi kendini tedavi etme kapasitesi kullanılarak vücutta var olan hastalıkların ya da hastalanma risklerinin bütün olarak bertaraf edilmesi yöntemlerini kullanır. Hastalık vücuttaki dengenin bozulması sonucunda oluşur. Bozulan bu dengenin yeniden oluşturulması sonucu vücut kendini savunabilir, iyileşmeyi hızlandırır, oluşan bozuklukları giderebilir hale gelir. Yapılan uygulamalar vücudun bu kapasitesini kullanmasını zorlaştıran engelleri ortadan kaldırarak, hastalığa karşı koyma kapasitesinin açığa çıkarır.
Geleneksel ve tamamlayıcı tedavi yöntemlerinin seçimi, kombinasyonları, sırası kişiye göre farklılık gösterir ve tedavi için bunlar önemlidir. Bunun için kişinin iyi değerlendirilmesi önemlidir. Bu değerlendirme yapıldıktan sonra hacamat, akupunktur, sülük tedavisi, homeopati, fitoterapi, ozon, kök hücre tedavisi gibi tamamen doğal yöntemler kullanılarak tedavi kombinasyonu planlanır. Hastaya zarar vermemek ve doz en temel ilkedir.
Hastalık parmak izi gibidir. Herkesin hastalığı birbirine benzemeyen farklı sebeplerden oluşur. Bu nedenle her hastalık onu oluşturan tüm faktörler göz önünde bulundurulmadan tedavi edilmeye çalışılırsa, başarısızlık kaçınılmazdır. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinde amaç, sağlık sorunlarının çözümünde öncelikle, yan etkisi olmayan yöntemleri kullanmak olmalıdır. Bu sadece hastalık bulgularını geçici bir süreyle gidermek yerine, sorunların kökenine inerek tedavi etmektir. Dolayısıyla geleneksel ve bütüncül tıp, modern tıbbın alternatifi değil, onu da içeren köklü bir sağlık modelidir.
Kronik hastalıkların önlenmesi, erken saptanması ve tedavisinde kişiye özgü vücut denge bozukluğuna, biyolojik, genetik, fizyolojik hormonal yaklaşarak, yine kişiye özgü altta yatan nedenleri bularak hastalık hangi sistemden kaynaklandı ise o sistemi iyileştirmeyi öncelikli olarak ele almalıyız.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp dediğimiz tedavi metotları vücudun kendini tamir mekanizmalarını destekleyen ve kendi iyileşme mekanizmalarını uyaran yöntemlerdir.
Biz hekimlerin yapması gereken şey, modern tıbbın verilerini ve teknolojik imkânlarını, bilgilerini kullanıp bu geleneksel yapıdaki koruyucu ve hekimlik tecrübelerini hastanın iyiliği için kullanmaktır.
Kliniğimizde uygulanan Geleneksel ve tamamlayıcı tıp dallarına bir göz atalım:
Söz gelimi hacamat tedavisi detoks ve organizmanın kendi kendisini tedavi etmesi prensibine dayanır. Derimizin üzerinde derin doku ve organlara giden noktalar vardır. Akupunktur noktaları denen bu yerlere çok çizilerle dokunarak bozulan denge, enerji akımının sağlanmasıyla düzelmekte ve hastalıklar tedavi edilmektedir. Bu bağlamda hacamat aslında bir denge tedavisidir.
Hacamat tedavisinin temel prensipleri vücuttan toksinleri uzaklaştırma, ciltteki tedavi noktalarının uyarılması, metabolizma artışıyla hücre yenilenmesini teşvik etmedir. Özellikle kronik hastalıklarda, damar sertliklerinde, kas ağrılarında, migren, depresyon, anksiyete, uyku bozukluklarında, cilt hastalıklarında, yüksek tansiyon, kolesterol vb. hastalıklarda çok faydalıdır.
Ozon tedavisi hem dolaşımı rahatlatan, hem de oksijenin dokular tarafından kullanımını sağlayan, basit ve doğal bir işlemdir. Ozon kanın yoğunluğunu azaltarak kanın akışkanlığını kolaylaştırır, dolaşımı geliştirir. Dilatasyonu canlandırır, arter duvarlarının ferahlamasını sağlar. Böylece yağlar yüzünden oluşan blokajların açılmasına sebep olur.
Bir başka doğal tedavi yöntemi olan sülük tedavisi ise sinir sistemi harabiyeti anormallikleri, diş problemleri, cilt hastalıkları ve enfeksiyonlarda dahil olmak üzere birçok iltihabi hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Sülükler salgılarında hirudin ve calin maddelerini barındırırlar. Bu maddeler kanın pıhtılaşmasını engeller, oluşmuş pıhtıları eritir, ağrı kesici özelliği vardır, mikrop öldürür, tansiyonu dengeler, kas gevşeticidir, bağışıklık sistemini düzenler, iltihabı kurutur.
Kliniğimizde uygulanan diğer bir tedavi olan mezoterpiden bahsetmek istiyorum. Vitaminlerin, minerallerin, aminoasitlerin, homepatik ilaçların, karışımlar halinde mikroenjeksiyon tekniği ile cildin orta tabakasına enjekte edilmesi yöntemidir. Tüm dünyada bir çok alanda cilt yenileme, sellüit, bölgesel incelme, saç tedavisi,çatlaklar, lekeler,çeşitli deri hastalıklarında, keloid tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Diğer bir tedavi yöntemi olan manuel terapide herhangi bir cihaz veya makinayı kullanmaksızın sadece elle uygulanan, vücut esnekliğini kullanan bir fizik tedavi şeklidir. Bu tedavinin amacı kas spazmı, kas gerginliği ve eklem disfonksiyonunun neden olduğu ağrıları azaltmak için bölgedeki eklemleri manipüle etmek ve kas dokusunda baskı yapmak için uygulanır.
Bitkilerle tedavi anlamına gelen fitoterapi de kliniğimizde uygulanan bir diğer doğal tedavi yöntemidir. Fitoterapi, bitkilerin içerdiği kimyasal maddeleri kullanarak hastalıkları önleme ve tedavi etmektir. Günümüzde zinde bir yaşam için ve hastalıkların önlenmesinde çok yardımcıdır.
Prp tedavisi ise hastaların kendi kanındaki plazmadan elde edilen ürünün özel yöntemle ayrıştırılarak yeniden hastanın vücuduna enjekte edilmesi işlemidir. “Göz çevresindeki kırışıklıklar, yanaklar ve orta yüz bölgesi, boyun, göğüs ve dekolte, el ve kollar üzerine uygulanabilir. PRP saç tedavisi içinde faydalı bir yöntem olarak kafa derisi üzerinde saçların tekrar büyümesinde olanak sağlar. Özellikle cilt gençleştirme ve yaşlanma belirtilerine önlem alma için son derece etkili bir yöntemdir”.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının birçoğu birlikte kullanılan kombine metotlardır. Örneğin hacamat tedavisiyle kanlanmayı artırıp dolaşımı düzenleyebilir, aynı zamanda hastanın dizinde problem varsa prp uygulaması veya sülük tedavisi yapabilirsiniz. Bütün bunlara ozon ekleyip reaksiyonların kalitesini en üst düzeye çıkarabilirsiniz. Burada temel olan şey vücudun kendi iyileştirme potansiyellerini kullanmaktır. Bu potansiyelde aslında dışarıdan alınan bütün ilaçlardan daha güçlü bir etkiye sahiptir.
Unutmamak gerekir ki esas amacımız hastalanmayı beklemek değil, hastalanmadan sağlığımıza sahip çıkmak ve onu korumaktır.